Haluk Gül, açıklamada şu ifadelere yer verdi; “Bir ay daha geride kaldı. Soruyoruz,bir avuç AKP elit’inin dışında kalanların yaşamında bir değişme, bir iyileşme oldu mu?! Hayır, olmadı, olamaz! Çünkü AKP iktidarının böyle bir gündemi yok. Bizler, yani işçiler, işsizler, tarlasını ekemeyenler, tarlası olmayanlar, siftahsız dükkan kapatanlar AKP için gündem dışıyız. Son günlerde telaffuz edilen kamuya 100.000 kişi alınacağı açıklaması ise sadece yaklaşan seçimin yüzü gözü hürmetinedir.
AKP için tek bir gündem vardır oda bu biçim ve yöntemle gerçekleşmemesi gerektiğini artık herkesin söylediği Anayasa değişikliğidir. Yaşanan açlığın da, hızla büyüyen işsizliğinde, her gün basından izlediğimiz ahlaki yozlaşmanın da, Parti liderlerine yapılan taşlı, yumurtalı yumruklu saldırıların da AKP için hiç ama hiç önemi yoktur. Ahlaki olarak toplumsal çöküş emareleri olan olaylara AKP sözcüleri “bu tür olaylar yatılı okullarda olur” diyebilme pişkinliğini gösterebilmektedir.
Nisan ayının ilk gününde Tekel işçilerine dayağın 2.seansı layık görülmüştür. Demokratikleşme adına Anayasa değişikliği yapmaya çalıştığını iddia edeceksin, sonrada mevcut yasalar çerçevesinde yasal ve demokratik taleplerini dile getirmek isteyen Tekel işçilerini Ankara’ ya sokmayacak, girebilenleri de dayaktan geçireceksin. İşte bu ikiyüzlülüğün, riyakârlığın, takiyeciliğin daniskasıdır. Anayasa değişikliği birinci tur oylamaları sürerken, birde Başkanlık Sistemi tartışmalarını Başbakanın gündeme sokması ise suyu biraz daha bulandırarak gerçek gündemi biraz daha karartmaktan başka bir şey değildir. Akıl sağlığı yerinde olan her yurttaş bilir ki: Başbakanlık makamı orada bulunanın aklına geleni pat diye söyleyebileceği yer değildir. Zira Başbakan 72 milyonu temsil eder ve bilimsel bilinç gerektiren, kurullar da, kurumlar da süzgeçten geçirilmemiş fantezilerle, rüyalarla gündemi meşgul etmez. Çünkü: Başbakanlık makamı toplumun başına yeni sorunlar yaratma makamı değil, toplumun var olan sorunlarını çözme makamıdır. Demokrasi kurallar rejimidir ve padişahlık hevesi ile demokrasicilik oynanamaz. Nisan ayına damgasını vuran bir diğer gelişmede, Sayın Başbakanın Genel Kurmayla hatta Milli Savunma Bakanıyla dahi görüşmeden Paralı askerliği gündeme taşıması olmuştur. Bu acıdır. Acı olduğu kadar da gülünçtür. Bir konu ile birinci dereceden ilgili kurumların görüşü alınmadan konuşulması, beklenti yaratılması, kamuoyu oluşturulması devlet yöneticiliği ciddiyeti ile bağdaşmaz. Son günlerin bir diğer konusu da et fiyatlarındaki yükselişe Başbakanın müdahalesi olmuştur. Başbakan ve AKP yine kolaycı ama yalnızca günü kurtarmayı amaçlayan yönteme başvurmuştur. İthal et! Peki ucuz et ithali sürekliliğinin garantisi var mıdır?. Et’te zaten dışa bağımlı olan ülkemizde bu çözüm, çözümsüzlüğü kabullenmek değimlidir?
Ülkemizde hayvancılığın gün be gün bittiğini bu ülkeyi 7,5 yıldır yönetenler hiç mi göremedi. Bu konuda yıllardır yazanlara,feryat edenlere neden hiç kulak verilmedi..Et-Balık kurumunun tesislerini haraç mezat satanlar, tarımı da, hayvancılığı da yok edenler, 7.5 yıllık iktidarları döneminde hayvancılığı hiç yapılamaz hale getirenlerin bu soruna kalıcı çözüm getirme ufkuda, vizyonu da yoktur.Türkiye ancak ve ancak, et sorununu canlı hayvan sayısını artırarak çözebilir. Et-Balık Kurumu yeniden tesisleşmeli ve hayvancılık teşvik edilmelidir. Bu iş kamu malını bir tüccar gibi satmakla övünenlerin işi değil, sosyal politikaları varlık nedeni kabul eden sosyal demokratların işidir.
Bir ay daha AKP için hava ve su kadar gerekli kabul edilen yapmayı düşündükleri esasta 3 Anayasa maddesi değişikliği ile geçti. Önce komisyon aşaması yaşandı. Yargıyı AKP yargısı haline getirebilmek niyetini gizleyebilmek için madde sayısını da çoğalttılar. Öyle ki 12 Eylül mağdurları muhalefete baskı yapsın diye 12 Eylülcüleri koruyan Anayasa maddesini kaldırmayı pazarlık kozu yaptılar.12 Eylül faşizminin ağır bedeller ödettiği bizler; Niyeti malumların niyetlerini boşa çıkartmalıyız. Bizler bize zulmeden 12 Eylül faşistleri yargılansın da diğer değişikliklerle de ülkeye ne olursa olsun diye davranmayı, yaşamımızın merkezine kin ve nefreti koymayı hiç öğrenmedik. Yeni diktatörlüklere yol açacak değişikliklere karşı eski diktatörlüklerin yargılanmasını rüşvet kabul etmiyoruz.
Komisyon aşamasında, komisyon başkanı AKP’li Burhan Kuzu’ ya bir soru geliyor. Soru şöyle: “Sen Anayasa hocasısın Anayasa değişikliği böyle olur mu?” Cevap şöyle: “Olmaz; ama 367’den sonra oluyor” Tek başına bu diyalog süreci anlatmaya yetiyor. Cevabın içinde kin var, intikam var, kanı kanile yıkama var, siyaseten kan davası var. Böyle anlayışa sahip olanların çağdaş demokrasilerdeki yeri iktidar olmamalıdır. Eğer iktidar olurlarsa akılları fikirleri rejimi diktatörlüğe dönüştürmenin stratejisini oluşturmak olur. İşte bizim yaşadığımız budur. Tüm manevralar sürekli faşizmi oluşturmak içindir. Bir kez daha tekrarlıyoruz: Ülkemiz, yamalı bohçaya dönmüş 12 Eylül Anayasasından kurtulmalıdır. Sivil, özgürlükçü, demokratik bir Anayasa bizim ihtiyacımızdır. Bu tür ihtiyaçlar hasıl olduğunda tartışma adabı içinde tüm toplum katmanları, partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, bilim çevreleri tartışırlar. Dayatma ile değil ikna yöntemi ile, çekinceleri yok ederek toplumsal mutabakat sağlanır. Eski Anayasa rafa böyle kalkar, sivil Anayasa böyle yapılır.
Bugün yapılan ise bırak toplumsal mutabakatı aramayı TBMM içinde dahi mutabakat aramayan bir anlayışla yürütülüyor, AKP milletvekillerinin oyları yeterli sanılıyor. Bakılıyor ki rakam kritik 19 vekile bir yönetici sorumlu veriliyor. Bunun adı Anayasa yapmak değil olmayacak duaya âmin demektir. Toplumun%70’ini dışında tutarak sivil Anayasa yapılmaz, parlamentoda kalkan inen eller çözüm değil. Sen böyle yaparsan, devletin yürütme kadar önemli bir erk’ ide yargı ve o yargıda senin değiştirmeye çalıştığın mevcut Anayasaya göre kurulmuş yargı. Yasamanın yaptığına itiraz durumunda incelemesi de sistemin bir gereği. İşte tam da o noktada senin TBMM’ deki sayısal çokluğun biter. Senin yaptığınla hemfikir olmayanlar Yüksek Yargıya başvurur. Kendin ne yaptığını bildiğin için başlarsın “mahkemeye gitmezsen” diye pazarlık şansı aramaya. Tabi ki birisine hakkını kullanma demek hem abes, hem ayıp. Yersin o zaman “ahlaksız teklif” sahibi damgasını. Önümüzdeki ay da 2.tur oylama ile, Anayasa Mahkemesinin Raportörünün raporunu beklemekle geçecek. İşçi, Çiftçi, Memur, Esnaf, İşsiz, Emekli, Dul, Yetim hele biraz daha beklesin bakalım sorunlarıyla cebelleşerek. Pek yakında, ama pek yakında konuşma sırası onlara gelecek. Çok çektiler hamasi nutuklardan, çok aldatıldılar, değerleri çok istismar edildi. Yeter, iyi yönetilmek istiyoruz, iyi yönetilmemiz için yönetime katılmak istiyoruz, insanlık onuruna en yakışan rejim, demokrasiyi en gelişmiş şekli ile yaşamak istiyoruz diyecekler”