Açıklamalarının devamında Haluk Gül şunlara yer verdi: “2010 Yılının ilk ayında yayınladığımız basın bildirisinde, “2010 yılı Türkiye için kayıp bir yıl olacak” tespitini yapmıştık. 2010 yılının ¼’lük bölümü yaşandı. Sanıyoruz ki tespitimizin ayakları yere basan ve muhalefet yapmak için söylenmiş sözler olmadığı bugün daha iyi anlaşılmaktadır.
Halkın gerçek gündemi olan işsizlik, yoksullukla ilgili olarak, AKP İktidarı Mart ayında da tek bir adım atmak şöyle dursun iki çift söz dahi söylemedi. Tam tersine halkı gerçek gündeminden uzak tutabilmenin üstün gayreti içerisine girdi.
Mart ayının tek gündemi Anayasa değişikliği tartışmaları oldu. AKP böyle istedi, medya da bu isteğe uygun davrandı. AKP sözcüleri, Anayasada yapacakları değişikliklerin aş ve işten önemli. hava su kadar gerekli olduğunu söylemekte mahsur görmediler. Halkı cahil, hiçbir şeyi bilmez sanıyorlar.Toplumun isteğiymiş gibi “Toplum istiyor.” Diyebiliyorlar. Toplum yıllardır aş istiyor, iş istiyor.Bu talebi gizlemek için toplum adına yalan söylüyorlar. Toplumu belleksiz sanıyor,”madem hava ve su kadar gerekliydi şimdiye kadar niye yapmadınız” demeyeceğini sanıyorlar.
YHSK’ nın Erzurum özel yetkili savcısını görevden alması sonrasında,İnsanlar evine ekmek götüremezken, YHSK’ nın yapısını değiştirmenin Türkiye’nin en önemli sorunuymuş gibi sunulması;İşçilere, memurlara,çiftçilere,işsizlere karşı iktidarın ne ölçüde bir vurdum duymazlığın içinde olduğunu göstermektedir.
Yapılmak istenen şey toplumu tamamen kutuplaştırmak ve bu kutuplaşmadan siyasi nema elde etmektir. Demokrasilerde ancak ve ancak sistemde giderilemez tıkanmalar söz konusu olduğunda zorunluluktan başvurulan referandumu olur olmaz gündeme getirmek toplumda kutuplaşmayı körüklemektir.
Bugün sistem tıkanmış değildir. Yapılan değişikliklerle tam bir yamalı bohçaya dönen,özellikle örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayıcı hükümler taşıyan, 82 Anayasasının değiştirilmesi hakkında toplumda tam bir mutabakat vardır.
Toplumdaki mutabakat daha özgürlükçü, yargı bağımsızlığını kuvvetlendirici bir Anayasa mutabakatıdır. AKP ise yapmayı düşündüğü değişikliklerle yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını tamamen yok etme ve iktidarın yargısı haline getirme düşüncesindedir.
TBMM sorunların çözüm mercidir. Değişik partiler değişik düşüneceklerdir. Aksi halde ayrı parti olmaları izah edilemez.Durum böyleyken iktidar partisinin muhalefetle uzlaşamadığı her konuda halk oyunu gündeme getirmesi TBMM’ nin saygınlığını zedeler. Her konu halkoyuyla karara bağlanacaksa TBMM üyeleri niye seçilmektedir.
Demokrasi bir uzlaşma rejimidir ve Anayasa toplumsal sözleşmedir.Yarın olası bir referandumda evet %51,hayır %49 çıksa veya oranlar 55’e,45 olsa bu Anayasa nasıl bir toplumsal sözleşme olacaktır.
Esas olarak yargıyı iktidara bağlamayı ve tek parti özlemini içeren bu arayış,eklenen toplumsal taleplerle süslense de niyeti gizleyememektedir. Toplumsal sözleşmeler entrikalarla gizlenemez. AKP’ nin TBMM’ de yeterli sayısı olsaydı dahi bu yöntemler ile Anayasa yapılamaz.
Sonuçta ülkemizin gerçek ve acil sorunlarının tartışılmadığı 2-3 ayı boş geçmiş olacaktır. Doğru olan daha yoğun bir şekilde halkımızın gündemini hem de yüksek sesle dillendirmek, aş ve iş talebine sahip çıkmaktır.
Mart ayı basın bildirimizi,derneğimizin davetini kabul ederek Elbistan’a gelen ve Ceren düğün salonunda tüm izleyenlerin yararlandığı bir konferans veren CHP Grup Başkan vekili İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ na,Salonu bu güzel etkinliğe sunan Ceren düğün salonu işletmecilerine,Maddi manevi katkı sunan Sosyal Demokratlara ve gerek esnaf ziyareti sırasında gerekse konferans alanında sayın Kılıçdaroğlu’ nu bağırlarına basan tüm Elbistanlılara sonsuz teşekkürlerimizi sunarak sonlandırıyoruz.”