Salı günü saat 20.00’da Pınarbaşı Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen ‘Peygamberin İzinde’ adlı konferansın açılış konuşmasını EYDER Başkanı İbrahim Kılınç yaptı.
Kılınç; “Biz, EYDER’i kurarken, içinde bulunduğumuz dünyada insana ve hayata dair yaşanan her ne varsa ona duyarlı olmak, ona bağlı olarak söyleyecek bir sözümüz, yapacak bir işimiz olduğunu ortaya koymaktır dedik. Bizim EYDER olarak önümüze koyduğumuz vizyon budur. Hiç şüphesiz sizlerde bilirsiniz ki bir toplumu ayakta tutan 3 temel dinamik vardır. Bunlardan bir tanesi eğim ve öğretim, bir diğeri kültür ve sanat, bir diğeri de yardımlaşma ve dayanışmadır. Eğitim dediğimiz de dini ve ahlaki eğitimi, öğretim dediğimizde bilim ve teknolojiyi kastediyoruz. Kültür dediğimizde tarihi birikimi, sanat dediğimiz estetik ve letafeti kastediyoruz. Yardımlaşma ve dayanışma dediğimizde ise kardeşlik ve fedakârlığı kastediyoruz” şeklinde konuşurken, programa katılan davetlilere de ilgilerinden dolayı teşekkür etti.
Elbistan Müftüsü Ramazan Tolan, sivil toplum örgütü temsilcileri ile çok sayıda vatandaşın katıldığı konferansta Kılınç’ın konuşmasının ardından EYDER Çocuk Kulübü ilahi söyledi.
İlahinin ardından sözü, Araştırmacı Yazar Muhammed Emin Yıldırım aldı.
Elbistan’a geldiğinde İlçe Müftüsü ramazan Tolan’ı ziyaret ettiğini ve ziyarette Tolan’ın kendisine Elbistan halkının söyleneni çok anlayan bir toplum olduğunu söylediğini belirten Yıldırım, karşısındaki kişilerin söyleneni anlayanlar olmasından dolayı çok mutlu olduğunu söyledi.
Bu topraklarda iman sorunu olmadığını söyleyen Muhammed Emin Yıldırım; “Bu topraklarda iman sorunun olmadığını en büyük işareti de işte sizsiniz. Bunun altında da bir delili de var ki, o delili de Allah Resulü bize söyler. Efendimiz bir gün yanındaki ashabına der ki ‘mümin neye benzer?’ Hepsi bir ağızdan her zamanki edeple ‘Allah ve Resulü daha iyi bilir’ derler. Ve efendimiz, müminin neye benzediğini söyler. Mümin, selvi dalına benzer. Rüzgar vurur, savrulur selvi dalı bir sağa, bir sola. Ama asla selvi dalı kökünden kopmaz. İşte biz mümin olarak böyleyiz. Ara ara savrulabiliriz, günahlar içinde kirlenebiliriz, çamura batabiliriz, yan yatabiliriz, ihanet edebiliriz ama biz köklerimizden kopmuyoruz elhamdülillah. Çünkü yolumuzun rehberi, bizi selvi dalına benzetmiş. Sonra derki efendimiz ‘peki, kâfir, inkarcı neye benzer?’ ‘Allah ve resulü daha iyi bilir’ derler. Kafir ise çam ağacına benzer. Rüzgar vurunca sen onun devrileceğini zannetmezsin. Rüzgar vurdukça ses gelir, ama bir devrildi mi bir daha kalkmaz. İşte ondan dolayı ben diyorum ki, şu yaşadığımız topraklarda bu topraklara iman tohumunu eken o büyük insanların sayesinde biz bir iman sorunu yaşamıyoruz. Rabbimize yüz binlerce hamd olsun ama bir sorun yaşıyoruz. Eğer sorun yaşamazsak, halimiz böyle olmaz değil mi? Neden sahabe gibi coşkuyla, heyecanla, aşkla ve sevdayla kulluk yolunda yürüyemiyoruz. Neden sahabinin ortaya koyduğu destanın aynısını bizler yazamıyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki bizde yaşasaydık asrı saadette bizde o ashabı kiramdan biri gibi olurduk. Buna hiçbir garantimiz yok. o dönemde yaşayıp d kafir olarak, inkarcı olarak ölen en az 100 insanın adlarıyla, isimleriyle, hayatlarıyla biz biliyoruz. Ebu Cehil onlardan biri değil mi, Ebu Leheb onlardan biri değil mi? Demek ki mesele o zamanda yaşama meselesi değil. Ama biz yine şu hakikati de biliyoruz. Asrı saadette yaşamasına rağmen yüzlerce sene sonrasına gelmesine rağmen, sahabenin ikliminde yürüyüp, adını o iklime silinmez harflerle yazan yiğitlerde var. Biz bugün Ömer Binabdulaziz’den bahsettiğimiz zaman ne diye bahsediyoruz? İslam’ın beşinci Raşit halifesi. Öyle bir hayat yaşamıştır ki Ömer Binabdulaziz, adını Ebubekir’in, Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin adlarının altına yazmıştır. Peki, Ömer Binabdulaziz sahabemiydi, hayır. Efendimizden 89 yıl sonra geldi. Hicri 99’da hilafete geç, Hicri 102’de şehit ola ama adın 4 Raşit halifenin altına beşinci Raşit halife olarak yazılmış. Öyle bir hayat yaşamış ki, bunu hak etmiş” dedi.