Eğitim İş Elbistan Temsilcisi Hasan Hamamcı açıklamalarının devamında şunlara yer verdi: “Laik demokratik Cumhuriyetimizin yapısını değiştirmeye yönelik bölücü, gerici ve ırkçı ittifakın yeni bir ürünü olan sözde demokratikleşme paketi bizzat Başbakan tarafından açıklanmış bulunmaktadır.
Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde, örgütlenme özgürlüğünden düşünce özgürlüğüne, özel yaşamın gizliliğinden işçi haklarına birçok sorun varken ve ülke adeta açık bir cezaevine çevrilmişken, demokratik ve meşru protesto haklarını kullananlar bizzat kolluk kuvvetlerince yaralanıp öldürülürken bu pakete demokratikleşme paketi demek ya safdilliğin ya da işbirlikçiliğin göstergesidir. Bu paket ulus ve sınıf kimliğini ortadan kaldırıp ülkeyi ve toplumu küresel politikalar doğrultusunda etnik-dinsel temelde parçalayıp emperyalizme dikensiz gül bahçesi bırakma paketidir.
Ulusal değerlerle kavgalı olduğunu her uygulamasında ortaya koyan AKP, bu sefer de demokratikleşme adı altında ilkokullarda okutulan Andımız’ı hedefine almıştır. Ümmet toplumundan ulus toplumuna geçişin sembolü olan Andımız’a karşı özellikle son yıllarda gerici ve bölücü yapıların eş zamanlı kampanya başlatmalarına AKP bu paket ile karşılık vermiştir. Japonya’dan ABD’ye kadar birçok ülkede ulus bilincini güçlendirmek amacıyla kullanılan öğrenci andının ülkemizde ırkçılık olarak tanımlanması gerçeklikten yoksundur. Nitekim Danıştay 8. Dairesi de K:2011/982 sayılı kararında, Andımızda yer alan Türk kelimesinin bir ırkı değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan tüm vatandaşların ortak adı olduğunu vurgulamış ve Andımızın kaldırılmasına yönelik açılan davayı reddetmiştir.
AKP’nin sürekli istismar ettiği ve varlık nedenlerinden biri olan türbanı kıyafet özgürlüğü adı altında kamuda serbest bırakması ise toplumun diğer kesimlerini baskılandırmaya, ötekileştirmeye ve özgürlükleri yok etmeye yönelik bir operasyonudur. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde özgürlükleri yok etme özgürlüğü yoktur. Belli bir inanç grubunun sözde “inanç özgürlüğü”nü sağlamak adına yapılacak bu yöndeki bir anayasal ve yasal değişiklik bu inanç grubunun dışında kalanları ötekileştirmekten öteye gitmeyeceği gibi, toplumsal huzur ve barışı da yok edecektir. Dinin, siyasetten ticarete hayatın her alanında kullanılmasından en masum ifadesi ile “imtina etmeyen” ve bu anlamda sabıkalı bir iktidar partisinin yerel seçimler öncesi bu rüzgârdan yararlanmak istemesi konuyu yeniden tartışmaya açması aslında ülke insanının gözünden kaçırılmak istenen ekonomik ve sosyal sorunların, yolsuzlukların, gerici kadrolaşmanın, kamu kurumlarına ve kuruluşlarına sızmaya çalışan şer odaklarının faaliyetlerinin, bölücü terörün kıydığı canların gizlenmesi operasyonudur.
Anayasamızın Eğitim Öğretim hakkını düzenleyen 42. maddesindeki “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” hükmüne rağmen özel okullarla da sınırlı olsa farklı dil ve lehçelerde eğitime izin verilmesi açıkça Anayasa’yı ihlal suçudur. Bu uygulama Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık tapusu olan Lozan’ı delme ve 93 yıl öncesi emperyalistlerin hayallerini kurduğu Sevr’i yeniden canlandırma girişimidir.
Ülkemizde yüzlerce gazeteci ve yazarımız, parasız eğitim istedikleri için bine yakın öğrencimiz cezaevlerinde yatarken Başbakan’ın “Klavye özgürlüğü” adı altında X,W ve Q harflerinin kullanımının serbest bırakılmasını düşünce ve yazma özgürlüğü diye lanse etmesinin de hiçbir inandırıcılığı yoktur.
Başbakan’ın açıkladığı bu paket demokratikleşme paketinden ziyade, ülkenin gericileştirilerek ileri faşizmin adım adım örülmesini amaçlayan bir pakettir. Yurtseverlerin, demokratların, aydınların kısacası bağımsızlıktan ve özgürlükten yana olan tüm toplum kesimlerinin görevi, Gezi Parkı direnişinde ortaya konulan talepler çerçevesindeki demokratik talepleri yaşama geçirmektir.”