Türkiye’nin haftalardır Gezi Parkı olaylarına kilitlendiğini, Lice olaylarının da üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir husus olduğunu ifade eden Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı ve Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, “Gerek Gezi Parkı, gerekse Lice’deki olaylardan olumsuz sonuçlar çıkarmak istenilmektedir. Türkiye normalleşiyor. Maalesef Türkiye’nin normalleşmesini istemeyenler bulunuyor. Herkesin akli selim ile hareket ederek bu oyunlara müsaade etmemesi gerekiyor” dedi.
Türkiye’nin büyümesini, gelişmesini ve söz geçen bir ülke haline gelmesini istemeyen küresel güçlerin bulunduğunu ifade eden Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı ve Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, “Türkiye’deki olaylar daha çok küresel güçler tarafından konuşulmaya, tartışılmaya ve yazılmaya devam ediyor. Bu konuşma ve tartışma Türkiye’yi düze çıkarma, bir müttefike yardımcı olma gayretleri değil, büyüyen, gelişen, sözü geçen bir ülkeyi dize getirme operasyonundan başka bir şey değildir. Batı kaynaklı Türkiye aleyhtarı propaganda ve yanlı enformasyonların sebebi açık ve nettir. İnsansız hava aracını, tankını, uydusunu, akıllı bombalarını üretme kapasitesini yakalamış bir Türkiye, en çok dünya pazarını ele geçirmiş batılı ülkelerin çıkarlarına dokunmaktadır. Devletimizin küresel bir güç olmaya doğru gidişi, kendi iç dinamiklerinde sorunlarını çözme kabiliyeti Batılıları endişelendirmeye başlamıştır” şeklinde konuştu. Pakdil açıklamasını şöyle sürdürdü.
“Küresel Kitle Kültürünün Yönü Değişmeye Başladı”
“Türkiye’nin büyümesi ve Türkçe’nin bir dünya dili haline gelmesi, batılı güçlerin yıllardır sürdürdüğü küresel kitle kültürü egemenliğini kaybetme tedirginliğini de beraberinde getirmiştir. Küresel kitle kültürü Batı merkezlidir ve kendine özgü dinamikleri vardır. Dünya coğrafyasında Türkçe’nin konuşulmaya başlanması, Türk Dili Konuşan Ülkeler Asamblesi’nin oluşturulması, Türk-İş Konseyinin kurulması, Türksoy, Türk Keneşi tipi örgütlenmelerin yapılması ve dünyanın her ülkesinde Türkçe eğitim veren okulların açılması, küresel kitle kültürünün yönünü değiştirmeye başlamıştır.
Medeniyetler çatışması tezini işleyen Samuel Phillips Huntington, “Türkiye “yalnız” ülkeler kategorisinde olan bir ülkedir, yani herhangi bir büyük kültüre ait değildir” demişti. Fakat bu tezin üzerinde çeyrek asır bile geçmeden Türkiye’nin ve Türkçe’nin geldiği nokta Küresel Güçleri tedirgin etmeye yetmiştir. Küreselleşmeyi ulusal kişilikler üzerindeki etkisi çerçevesinde değerlendirecek olursak, küreselleşmenin ötekileştirme, medeniyetler çatışması, dışlama, sömürgeleştirme, yerellikleri asimile etme, değerleri çözme, kültürleri tek tipleştirme gibi sonuçlar doğurduğunu görürüz.”
“Pazarın Paylaşımı İstenilmiyor”
Küreselleşmenin özünün, Batı’nın altyapısı sayılan liberalizmin ve üstyapısı olarak belirlenen rasyonalizm, demokrasi, insan haklarının tüm dünyaya yayılması olduğunu, fakat küresel güçlerin bunu sadece kendi lehlerinde kullandıklarını kaydeden Pakdil, “Burada olay kimi büyük ülkelerin planlı-programlı bir genişleme stratejisiyle birlikte, sermayenin temel amacı olan kârın azami hadde çıkarılmasının itici gücünden kaynaklanmaktadır. Bu da, doğal olarak, pazarın büyütülmesiyle olacaktır. Pazarın genişlemesi yerine, mevcut pazarların Türkiye tarafından ele geçirilmesi batı açısından ciddi bir sorun olarak görülmektedir. Düne kadar küreselleşmede yerel kültüre ancak folklor çerçevesine sığabilecek kadar bir yer tanınıyor, modernlik kavramının saflığının “İslami” ya da “Türk” gibi bir niteleyici sıfatla bozulmasını kabul etmiyordu. Fakat Türkiye’nin güçlenmesi dünyadaki dengeleri değiştirmeye başladı” ifadelerini kullandı. Pakdil açıklamasını şöyle tamamladı:
“Avrupa Kıtası Dünya Üzerinde Denetçilik Yapmak İstiyor”
“Şunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Avrupa kıtası aslında tarihteki bazı olayları kapatmak için, dış dünyanın üzerinde ısrarla bir denetçilik görevi üstlenmiştir ve orada medenileştirme misyonu dediğimiz sürece benzeyen bir nevi insan hakları misyonerliğini bunun için yüklenmektedir. Batılılar bu sürecin dışındaki hiçbir gelişmeyi kabullenmek istememektedirler. Gezi Parkı eylemleri, Reyhanlı bombalı saldırısı ve diğer olayların arkasında aranması gereken sebep de budur. Böyle bir ortamda Türkiye’nin en önemli şansı Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Korkuları yönetebilen, hedefler koyan, konulan hedeflere ulaşma azmi olan, devletini ve teşkilatını ayakta tutan, kendisinden çok ülkesini ve halkını düşünen bir lider olan Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, milletimizin moral değerlerini de hep ayakta tutmuştur. Başbakanımız, Türkiye’nin gelecek yüzyılının planlanmasında 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini de belirlemiştir.
Sonuç olarak; Bizler Türkiye’yi mamur etmeye devam edeceğiz. 2023, 2053 ve 2071 hedeflerimizi gerçekleştireceğiz. Bu hedefleri gerçekleştirmememiz için önümüze engeller konulacaktır, bunun da bilincindeyiz. Büyük ve güçlü Türkiye’yi görmek istemeyenler olacaktır. Burada en önemli husus halkımızın bu oyunları iyi analiz etmesi ve yasadışı örgütlerin tezgâhı konusunda çok dikkatli olmasıdır.”