Bir televizyonun canlı yayınına katılan AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, AK Parti’nin bugüne kadar yaşadığı krizleri demokrasi ve hukukla aştığını belirtirken, Gezi Parkı eylemlerinin başlangıcı itibariyle çevre duyarlılığı olan insanların tepkilerinin demokratik protesto haklarını ortaya koyma niteliğinde olduğunun altını çizdi.
“Çözüm Sürecine Direnç Koyanlar, Bu Olayların Başka Sürece Çevrilmesi İçin Çaba Gösterdiler”
İnsanların demokratik taleplerini ortaya koymasının olayların bir boyutu olduğunu ifade eden Ünal, olayların diğer boyutunda ise Gezi Parkı olayları olaylar üzerinden hesap görmek isteyen uluslararası sistem ve iç dinamiklerin aldığı bir pozisyon olduğunu ve asıl konuşulması gerekenin de bu olduğunu söyledi. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Başbakan Erdoğan’ın milletvekilliğiyle ilgili yaşadığı sorun, kapatma davası, Danıştay saldırısı, Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi krizler yaşadığını hatırlatanÜnal; “Bütün bunlara baktığınızda değişim talebinin sözcülüğünü üstlenen ve 10 yıl içerisinde Türkiye’yi daha çok demokratikleşmek, değişimin bütün toplumsal kesimlere yayılması yönünde mücadele veren AK parti’nin yaşadığı değişik bir sorun şu anda karşı karşıya kaldığımız. Demokrasiler, bütün gelişmiş ülkelerde krizlerden beslenir. Demokrasinin gücü, sorun çözme becerisiyle doğru orantılıdır. Dolayısıyla demokrasilerde talepler olur ve demokratik sistem içerisinde, hukuk içerisinde bu krizler çözülür. İngiltere’de de, Amerika’da da, İspanya’da da bu yaşanıyor. Fakat burada oyun başka. Bu olay üzerinden Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi göstermek isteyen, Türkiye’yi Suriye ile, Irak ile kıyaslamak isteyen ve Türkiye ile ilgili hesaplarını bu olay üzerinden görmek isteyenlerle ilgili sorun başka bir şey, orada kendi hassasiyetlerini dile getiren insanların gösterileri başka bir şey. Bu ikisini birbirinden ayırmamız gerekiyor. Başbakanımız çok açık bir mesaj verdi, dedi ki ‘demokratik taleplere can kurban.’ Çünkü AK Parti bugüne kadar demokratik talepleri gerçekleştirerek, toplumu normalleştirerek ve Türkiye’nin en ana sorunlarından bir tanesi olan terör sorunun çözümünde direnç koyanlar bu olay gerçekleştiğinde neden bütün enerjilerini bu olayın başka sürece çevrilmesi için çaba gösterdiler. Ve daha önemli bir şey var burada; Başbakanımız çok net bir şekilde bir şeyi ayrıştırdı. Çevre duyarlılığı olan ve bu duyarlılıkla hareket eden, olaylara karışmayan insanlarımızın verdikleri mesajı alıyoruz ve anlıyoruz. Ve gelişen, büyüyen Türkiye’nin yeni taleplerini ve daha çok demokrasi talebini görüyoruz, anlıyoruz. Ama bu olay üzerinden yakıp, yıkan, Başbakanlık ofisi’ne saldıran… Düşünebiliyor musunuz Amerika’da Beyaza Saray’a bir saldırı düşünülebilir mi? Bizzat demokrasinin kalbi olan, yürütmenin temsil edildiği Başbakanlık Ofisi’ne saldırmanın amacı ne olabilir. Hem Ankara’da hem İstanbul’da bu kadar aracı yakıp yıkan ve cana kıyan bir anlayışla bizim insanımızın bir hassasiyetini ortaya koyması ayrı şeylerdir. Başbakanımızın ‘çapulcu’ ifadesiyle ilgili rahatsızlık duyduklarını ifade ettiler. Dünyanın her yerinde yakıp-yıkma, kamu malına zarar verme ve demokratik sistem dışına, hukuk düzeni dışına çıkma hareketleri bu şekilde isimlendirilir. Bunu başka bir şekilde değerlendirmek ve bunu bir halk hareketi olarak göstermek her şeyden önce demokratik sisteme, hukuk düzenine karşı alınmış bir tavırdır” şeklinde konuştu.
“CHP Sınıfta Kaldı”
Gezi Parkı olaylarıyla ilgili yapmış olduğu değerlendirmelerinde CHP’nin bu olaylara yaklaşımına da değinen Ünal, CHP’nin siyaseti enfekte ettiğini, CHP’nin siyaseti enfekte etme biçiminin bir toplumsal enfeksiyona dönüştüğünün söyledi.
Ünal; “Eğer siz muhalefette tabanın taleplerini, öfkesini, kızgınlığını bir siyaset diline dönüştüremezseniz taban aktör haline gelir. Tabanın aktör haline gelmesi kitlenin taleplerini aradan bütün filtrelerin kaldırılarak direkt olarak sistemle yüz yüze gelmesi demektir. Demokrasilerde siyaset kurumu, toplumun, insanların sorunlarını çözmek için vardır. Siyaset kurumu üzerinden siyasi partiler kendi tabanlarının taleplerini bir siyasete dönüştürürler, bir siyasete çevirirler ve bu siyaset üzerinden de talepler demokratik sistem üzerinden cari hale gelir. CHP’nin toplumsal muhalefette oluşan öfkeyi, kızgınlığı dönüştürmek ve sisteme entegre etmek yerine bu öfke ve kızgınlıktan beslenme üzerine kurduğu siyasal dil maalesef tabanı aktör haline getirdi. Ve taban aktör haline geldiğinde de şu anda neyi yaşıyoruz. Şu anda CHP siyaset olarak tamamen kenara çekilmiş durumda ve şu anda göstericilerin bir kısmı da biz hiçbir siyasi parti sözcü olarak görmüyoruz deme noktasına geldiler. Tehlikeli olan budur. İktidar partisinin tabanı da eğer aktör haline gelirse, iktidar partisi kendi tabanının siyaset etme biçiminin kendi siyasete yansıtmazsa ve aşağıdaki tepki siyasetle demokratik sistemin kendi içindeki kanalları aracılığıyla hukuk düzeni içerisinde kendisini cari etmezse asıl tehlike olan budur. Sosyal medya üzerinden oluşturulan dezenformasyon, şu kadar kişi öldü, şu kişi panzerin altında kaldı, şu polis falanı öldürdü, filan yerde işkence yapılıyor tarzın yapılan sorumsuz söylem maalesef bu anlamda CHP’nin sınıfta kalmasını sağladı” şeklinde konuştu.