Eğitim Sen Elbistan temsilcisi Abidin Kul açıklamalarının devamında şunlara yer verdi: “Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 yılında 3083 sayılı yasayla, Hasan Ali Yücel`in Milli Eğitim Bakanlığı ve İsmail Hakkı Tonguç`un önderliğinde kurulmuştur. Köy Enstitüleri, kısa ömrü içinde çok sayıda öğretmen yetiştirmiş, Köy Enstitüleri`nden yetişen çok sayıda yazar, bilim insanı ve toplumsal hayatının güzelleşmesine ve ülke insanlarının özgür bireyler olarak yetişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Köy Enstitüleri, 1930`lu yıllarda Türkiye nüfusunun yüzde 80`inin köylü olduğu, nüfusun yüzde 85`inin okuma-yazma bilmediği bir ortamda, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak yapılandırılan ve bugün bile birçok ülkeye örnek olabilecek, üretime dönük öğrenimi esas alan eğitim kurumları olarak bilinmektedir.
Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştiren kuruluşlar olmayıp, bulunduğu çevreyi araştıran, geliştiren ve çevrenin kalkınmasını da üstlenmiş kurumlar olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda yerine getirdiği işlevin önemi tartışılmazdır. Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli elemanları yetiştirmek için kurulan eğitim kurumları olmuştur. Bu dönemde köy çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, işte, sanatta, zanaatta ve sağlık alanlarında eğitmen ya da öğretmen olarak geri gönderilmişlerdir.
Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki Köy Enstitüleri`nin önemi aradan geçen bunca zamana rağmen yeterince anlaşılamamıştır.
Köy Enstitüleri`ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitülerindeki anlayış o dönemde "Eğitim, üretim içindedir" sloganı olmuştur. Türkiye`de o dönemde yaşanan tüm imkânsızlıklara rağmen, Köy Enstitüleri deneyimi, hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmeyi ve hayata birlikte bakmayı hedeflemiştir.
Köy Enstitüleri`nin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye`sinin bir türlü kurtulamadığı ezberci eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmış olmasıdır.
Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınmıştır. Bugün eğitim politikalarının, 4+4+4 uygulamasında olduğu gibi AKP`nin siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda "tek merkezden" ve tüm topluma yönelik bir dayatma olarak alındığı dikkate alındığında, Türkiye`de eğitim sisteminin yıllardır neden derin bir kaosun içinde olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
O döneme ülkemizin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu Köy Enstitüleri soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır.
Bugün öğretmen yetiştirmeden başlayarak eğitim sisteminin yaşadığı pek çok sorunun kaynağında Köy Enstitüleri`nin kapatılması yatmaktadır. Köy Enstitüleri`nin kapatılması, ülkemizdeki aydınlanma sürecinin durdurulması ve demokratik işleyişin sekteye uğratılması anlamına gelmiş, genel anlamda da demokrasimizin derin bir yara alması sonucunu doğurmuştur.
Eğitim Sen Köy Enstitüleri`nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine dün olduğu gibi bugün de sahip çıkmaktadır.