Antalya’da 4-6 Ocak tarihlerinde düzenlenen istişare toplantısı ve toplantı da alınan kararlar hakkında bir açıklama yapan Türk Eğitim-Sen Elbistan Temsilcisi Musa Demir, toplantı da söz alarak Elbistan’da yapılan sosyal faaliyetler ve diğer çalışmalarda yaşanan sorunları dile getirdiğini söyledi.
Demir; “İstişare toplantısında bazı konulara değinildi. Sendikacılığın hakkı tutup kaldırmak olduğu, İktidarlara göre konum alan bir zihniyetle hakkı tutup kaldırmanın mümkün olmayacağı belirtildi.
Sendikacılık bizim anladığımız anlamda hakkı tutup, kaldırmaktır. Ama hakkı tutup kaldırmak kolay bir iş değildir. Hakkı tutup kaldırmak için bazen çiğnenmek, namertlerin, ahlaksızların saldırısına uğramak da söz konusu olmaktadır. ‘Hiç kimse bana dokunmasın. Hiçbir bedel ödemeyeyim. Hiç risk almayayım. Gemimi yüzdüreyim. Gerisi beni ilgilendirmez’ anlayışını son zamanlarda üzülerek görülmektedir. Bu zihniyetteki insanlar, hakkı tutup kaldıramaz. İktidarlara göre konum alan, pozisyon değiştiren bir zihniyetle hakkı tutup kaldırmak mümkün mü? Doğrularımız, gelen iktidarlara göre değişiyorsa, hakkı tutup kaldırabilir misiniz? Elbette hayır.
Okullarda serbest kıyafet uygulamasına değinilerek Ömer Dinçer gibi tebeşir tozu yutmamış bir Bakanın, bu tür uygulamaların hangi sonuçları doğuracağını görememesi doğaldır denildi. Bu uygulamayı, tribünlere oynamak için getirmiştir. Konuyla ilgili Türk Eğitim Sen’in yapmış olduğu anket çalışmasında eğitimcilerin bu uygulamaya karşı olduğu görülmektedir denildi.
Kimseyi ezerek üye yapılmaması belirtilerek, Türk Eğitim Sen’in ezilmiş insanlara ihtiyacı olmadığı, bu milletin başı dik insanlara ihtiyacı olduğu hatırlatıldı. Sendikamızın ve konfederasyonumuzun büyümesinin son derece önemli olduğu belirtildi. Yetkiyi almak önemli, ama büyümek daha önemli. Bizim büyümemiz, hakkı tutup kaldıran anlayışın büyümesi demektir. Haksızlığı, yöntem olarak benimseyen sözde sendikaların küçülmesi eğitim çalışanlarının geleceği açısından son derece önemlidir. Zira bunlar, insanların genlerini bozdu. Bunlar; devlet memurlarına dayatmalarda bulundu, şantaj yaptı. ‘Ruhunu sat, seni rahat bırakalım’ dediler.Büyümenin şart olduğu belirtildi. Huyu suyu bozulan bin bir takla atan devlet memurlarıyla bu ülkenin bir yere gelemeyeceği üzerinde duruldu. Defolu adama ihtiyacımızın olmadığı; Bizim sendikal mücadelemizin, ‘Çiğnerim, çiğnenirim. Hakkı tutar kaldırırım’ noktasında olduğu belirtildi.
Yetkili konfederasyon, yandaş sendika olduğu sürece, kamu çalışanları kaybedecektir denildi. Kamu çalışanlarının iş güvencesinin kaldırılması ihtimali artarsa, her türlü gerginliği yaratırız. 2 milyon 600 bin kamu çalışanı Hükümetin başına bela olur denildi. Kamusal alanda başörtüsü yasağının tamamen kaldırılmasından yanayız. Çünkü din istismarı Türkiye’de sona ermelidir. Yüce dinimizden nemalanma devri kapanmalıdır diye belirtildi. Kimse din üzerinden siyaset ve sendikacılık yapmamalıdır. Atatürkçülük, milletle beraber yürümektir. Atatürkçülük; milleti sevmektir, milletin değerleri ile beraber olmaktır. Elbette Atatürkçüyüz. Bunu gururla ifade ediyoruz denildi.
Üniversite Çalıştayının yapıldığı, önümüzdeki aylarda‘Teknik Eğitim ve 4/C Çalıştayı’ yapılacağı da açıkladı. Dünün bebek katili, 45 bin insanımızın katili, bugün ‘umut’ haline getiriliyor. Yazıklar olsun denildi. Terörle müzakere diye bir şey olmaz. Gözümüzün içine baka baka milleti aldatıyorlar, şehitlerimizin kemiklerini sızlatıyorlar diye belirtildi
Yaşanan olayların, bizim gibi teşkilatların büyümesi gerektiğini ortaya koyduğu konuşuldu. İhanet odaklarının emrinde olanlar, ‘ülke nereye giderse gitsin, ben işime bakarım’ diyenler var; ama bizim gibi kuruluşlar yok. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen’in mensupları, toplumun dinamikleri olan insanlardır. Eğer bu dinamikler, üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmezse, bu ülkede evlatlarımızın geleceği kalmaz. Ülkemizi yönetenler, bu aymazlıkla devam ederse, bugünleri arayacağız. Yaşananlara seyirci kalmamalıyız. İhanet odaklarına ve bu ülkemizi bölmeye çalışan şerefsizlere fırsat vermeyelim denildi.”