Eğitimde köhne bir sistemin devam ettiğini, bu sistemin getirdiği sıkıntıların etkililerinin önümüzdeki yıllarda tüm eğitim çalışanlarının yaşayacağını belirten Türk Eğitim-Sen Elbistan Temsilcisi Musa Demir, açıklamalarında şu ifadelere yer verdi; “Köhne sistemin getirdiği sıkıntıların, önümüzdeki yıllarda da etkilerini yaşamaya devam edeceğiz. Fiziki yapının yarattığı problemler, öğretmen dengesizliği oluşması, tayin ve yer değiştirmelerde yaşanan sıkıntılar, MEB’in beceriksiz yönetim anlayışını da düşündüğümüzde, hız kesmeden devam edecektir.
Öğretmen ve diğer eğitim çalışanları çok değişik problemler yaşamakta, haklı olarak, herkes, kendi problemini en önemli problem olarak tanımlamaktadır. Nedir bu problemler?
Öğretmenlerin tayin ve görevde yükselmeleri. Parçalanan aileler, öğrenim özrünün özür grubu dışına çıkarılması, il emri uygulamasını kaldırılması. Hizmetli, memur, teknisyen gibi eğitim çalışanlarının yaşadığı problemler; tayin, görevde yükselme, iş tanımlarının olmaması. Görevde yükselme sınavlarının hala yapılamamış olması, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğünün, ne kadar beceriksiz olduğunu gözler önüne seren, önemli bir örnektir.
Öğretmen ve yöneticilerin alan değişikliği ile ilgili yaşananlar. Cumhuriyet tarihinde böylesine beceriksizce bir alan değişikliği dönemi yaşanmamıştır. Alan değişikliğinde yaşananlar başta Bakan olmak üzere, MEB bürokratları için tam bir kara lekedir.
Sıra tayinlerinin bir kere ile sınırlandırılması, yönetmeliğe aykırı davranılması. Okul müdürleri, müdür baş yardımcıları ile müdür yardımcılarının yaşadığı problemler, yönetmelikte bulunmasına rağmen hala yönetici olarak iller arası tayin konusunda bir adım atılmaması vb. Öğretmenlerin ek ödeme problemi, eşit işe eşit ücret düzenlemesinde öğretmenlerin konu dışı bırakılması, neredeyse en az maaş alan kesim haline getirilmeleri. 4C’li personelin insanlık dışı çalışma şartları ile karşı karşıya bırakılmaları. Mesleki teknik eğitimin, buna bağlı olarak meslek dersi ve teknik öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılar,
Ek ders esaslarının yaşanan sıkıntılara uygun olarak güncellenmemesi. Ücretli öğretmen sömürüsünün aynı hızla devam etmesi. Ataması yapılmayan öğretmenlerin görmezden gelinmesi, sağlam ve kabul edilebilir bir öğretmen istihdam politikasının oluşturulamaması. Mahrumiyet bölge ve alanlarında çalışmayı özendirecek, bir tazminat sisteminin planlanmaması. Okullarımızın çağın gerektirdiği donanıma hala sahip olmaması, derslik ihtiyacının her geçen gün artarak devam etmesi. Usta öğreticilerin yaşadığı sıkıntılar. Okullarımızda yaşanan güvenlik problemi. Öğretmenlerin itibarının azalmasına yönelik olarak, yetkililerin yaptığı açıklamalar, mesleğin itibarlı bir meslek olmaktan her geçen gün uzaklaşması. Öğretmen yetiştirmede yaşanan sıkıntılar. Öğretmen kariyer sisteminin, kıdem ve liyakat gözetilmeksizin oluşturulmaya çalışılması. Yaşanan problemlerinin büyüklüğü ile orantılı olmayan MEB bütçesi gibi problemler, hala yaşanmaya devem etmektedir.
Yukarıda saydığımız problemler, elbette yaşananların tamamı değildir. Bunlara daha onlarca problem eklemek mümkündür. Mesele, problemlerin çokluğundan ziyade, bunları çözme iddiasını ortaya koyabilecek bir kadronun Milli Eğitim Bakanlığını yönetmiyor olmasıdır. Gerekli tecrübe ve liyakatten uzak insanlarla, yaşanan ve yaşanacak olan problemleri çözmek ne kadar mümkün olacaktır?
Türk Eğitim Sen olarak, yukarıda saydığımız ve sayamadığımız problemlerin bugünden yarına, hemen çözülmesini elbette beklemiyoruz. Ancak, bunları çözebilecek bir iradenin olmadığını görmek endişemizi artırmaktadır. Kendi personelinden her geçen gün uzaklaşan, sormayan, danışmayan, duymayan, görmeyen bir anlayışla, yaşanan sıkıntılardan kurtulma imkanı görünmemektedir.
Bütün bu sebeplerle, başta Ömer Dinçer olmak üzere, MEB’in tüm yöneticileri, diyaloga, tavsiyelere açık olmalıdır. Siyasi ve ideolojik davranmaktan uzak bir tavır sergilemelidirler. Tecrübe ve liyakati öne çıkan kişilerin, yönetim tecrübesinden mutlaka faydalanılmalıdır. Müsteşarından, genel müdürüne, grup başkanından, uzmanına kadar, oluşturulacak tüm kadrolar, eğitim öğretimin içinden gelmiş, empati yapma kabiliyetine sahip kişilerden oluşturulmalıdır. Mevcut kadroların bu anlayışlardan çok uzak olduğu tüm kamuoyu tarafından görülmüştür.”